MAKAMA KABUL

    Bilhassa vali, kaymakam, belediye başkanı ve tarım müdürü gibi halkla ilişkileri çok olması gereken yöneticiler halka yakın olmalıdır. Halka yakın olmanın yollarından biri makama girişi kolaylaştırmaktır. Vatandaşların halledilmeyen çözülemeyen birtakım problemleri olabilir. Bunları huzurda dile getirebilmelidirler.

    Hatta idareci, zaman ve fırsat bulabildikçe daha ilerisini yaparak; derdi olup ta kıyıda köşede kalmışları, kimsesizleri, çaresizleri derdini ulaştırmayı beceremeyenleri araştırıp, bulup çıkarmalı, dertlerine çare aramalıdır.

    Makamı güçlendirmek ve otoriteyi artırmak zihniyetiyle araya engeller koyma, otoritenin yıkılmasına yol açan en önemli faktörlerden biridir. İdareci özel kalem görevlilerini aşağıdan yukarı doğru artırdıkça halktan uzaklaşıyor ve yalnızlığa itiliyor demektir. Böyle çalışanlar, halk ile aralarına kale surları örmüş gibidir. O artık halktan uzak kendi dünyasında yaşayan robotlaşmış biridir.

    Dışarıda ne olup bittiğini, nelerin döndüğünü anlayamayan idareci eninde sonunda yıkılmaya mahkûmdur. Kendi dünyasında yaşayan, dışarısını kontrol edemeyen idareci bir gün o dışarının enkazı altında kalır.

    Ama şu Osmanlı’nın hizmete sevdalı Sadrazamının başına gelen farklı bir şey olsa gerek. Bunu kaynaktan okuyalım:

    “Üçüncü Ahmed zamanında birkaç ay Sadrazamlık yapan Köprülüzade Numan Paşa’nın azil sebebi gayet hoştur.

    Paşanın doğruluğu ve halk için faydalı hizmetler yapma arzusu fazla olduğundan ve bu yönü ile meşhur olduğundan, Sadrazamlığa geçince, eskiden işi yapılmamış olan veya yeni işi çıkan taşra halkından pek çoğu İstanbul’a koşuşturup yığılmış.

    Bu kadar kalabalığın, İstanbul halkının yiyecek ve içeceğini tüketeceğinden korkulmuş ve bu yüzden Sadrazam derhal görevinden azledilmişti.”

    Makam ve otorite sahiplerine giden yolların çoğaldığı, bürokrasinin haddinden fazla arttığı devletlerde batış süreci başlamış demektir. Böyle durumlarda alt kademelerde kötü niyetli devlet görevlileri ortaya çıkar ve otorite boşluğunu kendi menfaatleri yönünde doldurmaya çabalarlar. Onlar, başta oturan amirlerine şikâyetlerin ulaşamayacağı düşüncesiyle rüşvet ve yolsuzluğa tevessül ederler. Bu arada ortalıkta dolaşan ve meydanı boş bulan ayak takımından zalimler, sahtekârlar ve kavgacılar da halka zulüm ve kötü muameleye cüret ederler.

    Şu bir gerçek ki, vatandaşlarını üzen, onlara yapılan zulüm ve kötülüklere göz yuman devlet adamı, eşkıyayla aynı seviyeye gelir.

    Emeviler Devleti Halifelerinden Yezid Bid Velid şöyle demiş; “Kapımız size kapatmayacağım aksi takdirde kuvvetli olanınız zayıf olanınızı yer.”

    Eski Hind Meliklerinden birinin Ahidnamesinde şöyle bir yazı okunmuş: “Bir Vali halkını tanımadan işi tamam olmaz. Halkın her tabakası yöneticiye gelip gitmeden de onları tanıyamaz. Bunun tek yolu, kapıları açık tutmak, yumuşak davranmak ve şikâyetleri değerlendirmektir.”

    Makama kabulde mümkün olduğu kadar sınırlama getirilmemelidir. Bir derdi, bir sıkıntısı olan her vatandaş mesai saatleri içinde makamda oturanla görüşebilmelidir.

    Uzak mesafelerden çiftini çubuğunu bırakıp herhangi bir vasıtayla, binbir meşakkatle, derdini anlatmak için devlet adamının makamına gelen bir köylünün, bir kasabalının görüşemeden ters yüz geri dönmesinin hayal kırıklığını düşünebiliyor musunuz? O hâlde işlerini ona göre planla, vatandaşla görüşmeye gerektiği kadar zaman ayırmayı ihmal etme.

    İşte Türk Hakanı Attila’nın bu konuda yaptığı:

    “Priskos’un anlattıklarına göre Attila mutlak bir hükümdardı. Attila’nın halkın nezdinde saygısı korku salan ününden geliyordu. Barış zamanında da işlerini adaletle yürütüyor ve şikâyetleri bizzat dinliyordu. Bazen İmparatorluğun en uç yerinden taraflar gelir ve anlaşmazlıklarını çözmesi için kendisine getirirlerdi. O, çadırında tek başına karar verirdi. Ve kararları, hiçbir şekilde tartışılmazdı.”

    Bakınız eski devirlerin Çin Hükümdarları şikâyetçileri nasıl kabul ederlermiş:

    “Hükümdarın oturduğu evde demir bir tokmak var. Bu tokmağın ucundaki bir zincir evi aşıyor, yolun kıyısındaki kapıcılara ve muhafızlara uzanıyor. Zulme uğramış şikâyetçi biri geldiğinde bu zincirin ucundan tutuyor, sallıyor, böylece tokmak gonga vuruyor ve Hükümdar sesi duyunca mazlumun huzura getirilmesini emrediyor. Bu zinciri kim sallamışsa oradaki muhafızlar adama refakat edip içeri alıyorlar.”

    Makama gizlenmenin başka zararları da vardır. Huzura girmenin güçleşmesi yüzünden dışarıda gelişen olaylar ve durumlar makam sahibine gizli kalır. Lidere bağlı samimi ve sadık çalışanlar küskünleşir. Buna karşılık kötü niyetli fitneciler cüretlenir. Bunun sonucu ise insanların işlerinin sürüncemede kalması, halkın sıkıntıya düşmesi demektir.

    Halka ve hizmete dönük devlet adamları, makamlarını gerektiği şekilde açık tutmanın faydasını bilirler.

    Halkın işlerini orta yerde bırakan, vatandaşı canından bezdiren halkla temasın kesilmesi, zulümle eşdeğerdir. Bunu yapanlar da zalim devlet adamının ta kendisidir. Vatandaşın işlerine angarya gözüyle bakan, kimselerle görüşmeyip kendi sırça sarayında yaşayan, gündüz makam, akşam kulüp, gece lojman üçgeninin dışına çıkmayan devlet adamı o halktan biri değildir.

    Doğu’nun hikmetli bir sözünde şöyle denmiş;

    “Hırsın merdiveninin sonu yoktur. Ahmak, kendisini haktan ve halktan uzaklaştıran merdivenin her basamağını çıktıkça yükseldim zanneder. Mukadder düşüşte ise ne kadar yüksekten düşerse bilmez ki kemikleri o ölçüde zedelenecek, kofluğunu o nispette anlayacaktır!..”

    Sana gelen dilek sahiplerine iyi davran, onları anlayışla ve sabırla dinle. Derdini anlatmaya çalışan vatandaşa, sıkıntı yaratan sinekler gibi davranma.

    Her makam sahibi sonuçta halkın içinden gelmiştir; vatandaşı ile görüşmeyen ve onlara değer vermeyen devlet adamı haram ekmek yiyor demektir.

    Vatandaşına tepeden bakıp burun kıvıran devlet adamının işlere bakışı da aynı şekilde olur.

    Devlet makamlarının halkla ve memurlarla görüşme kapılarının kapandığı yerde, şehir içinde kravatlı, dağda külahlı eşkıyalar türer. Eşkıyaların sahtekârlıkları ve zulümleri zamanla makam sahiplerinin de başını yer.

    İnsaf, vicdan, merhamet; bütün mesele bu.

    Bunları bilin de sakın şu Valinin yaptığı gibi yapmayın:

    “Osmanlı Valilerinden Sırrı Paşa Sivas’ta vali iken bir cadde açmağa teşebbüs etti. Bu ameliye sırasında sokak aynı zamanda yükseltildiği için birtakım evler aşağıda kaldı, yarım kapılı denilecek vaziyete düştü.

    Mülk sahiplerinden biri Valiye bu yüzden bir arzuhal verdi. Vaziyetin düzeltilmesini istedi.

    Sırrı Paşa kâğıdın altına şu derkenarı yazdı:

    ‘Kapını kaldır, altını doldur, sokağa uydur.”

    Devlet adamı sık sık halkla görüşmeli ve onların dertlerini dinlemeli ancak bunu usulü dairesinde yapmalıdır. Halkı makama kabul etmek demek, her isteyenin her istediği zamanda devlet adamıyla görüşebileceği demek değildir. Bilhassa valilik gibi resmî toplantı, tören ve protokol işleri yoğun olan görevlerde, halkla görüşme için zaman tayini yoluna gidilebilir. Önceden zamanı halka ilan edilerek haftanın belirli günleri ve günün birkaç saatlik dilimi “halkla görüşme” için ayrılabilir.

    Bu da doksanlı yıllarda teftiş görevi için gittiğim Diyarbakır Vilayetinde bir belediye başkanının bana anlattığı yaşanmış bir olay: Mahalli seçim propagandalarının yapıldığı bir dönemde halkla çok yakın olduğu iddiasında bulunan bir belediye başkan adayı, halktan oy alabilmek için, “Eğer beni seçerseniz ilk işim makam odasının kapısını söküp atmak olacak. Herkes istediği zaman benimle serbestçe gelip görüşebilecek” diye propaganda yapmış. Aklı sıra kendini halk adamı gibi gösterecek. Seçim olmuş bu zat belediye başkanı seçilmiş. Ve derhal verdiği sözü tutup başkanlık makam odasının kapısını söküp kaldırtmış. Sonucun ne olacağı malum; akıllısı delisi, işi olanı olmayanı, serserisi boşta gezeni, çay içip gevezelik etmek amacıyla zamanlı zamansız başkanın makam odasına doluşmuşlar. Böyle olunca da başkanın makam odası merkez kıraathanesini geçmiş. Bu durumdan bunalan ve hiçbir iş yapamayan bizim başkan, daha aradan bir ay geçmeden, “Getirin yahu şu kapıyı! Bu iş böyle yürümeyecek!” diye feveran edip sökülen kapıyı tekrar yerine taktırmış.

     Recep Muhlis GÜR
     Mülkiye Başmüfettişi
     Liderin Kitabı 2014 ANKARA