RİSK ALMADAN BAŞARI KAZANAMAZSINIZ

    Önce Osmanlı Padişahı Yıldırım Bayezit’in şu tehlikeli hareketini okuyun:

    “Haçlılar büyük kuvvetlerle Niğbolu kalesine saldırmışlardı. Kale kumandanı, Yıldırım’ın çok sevdiği Doğan Bey idi. Kahramanca bir müdafaa yapan Doğan Bey, yardım gelmediği takdirde, kaleyi mecburen teslim edecekti. Bir gece kale burçlarından aşağıya bakarken, uzaktan bir ses işitti:

    - Bre Doğan… Doğan..!

    Evet bu ses Yıldırım’ın sesi idi ve Doğan Bey bu sesi tanımıştı. Derhal cevap verdi:

    - Emret Padişahım!

    - Bre Doğan nicesin?

    - Erzakım var, askerim az..!

    - Üç gün dayan geliyorum..!

    Doğan Bey kulak verdi, uzaklaşan bir atın nal seslerini işitti. Demek ki Padişahı düşman ordugâhının arasından geçmiş, Niğbolu kalesine kadar gelmişti.”

    İşte atalarımız savaşları böyle kazanmışlar. Kazanmak için ileriyi göreceksin tehlikeyi göze alacaksın ve gereğini yapacaksın.

    İrlandalı yazar Bernard Shaw şöyle diyor:

    “Her kelimeyi bir şekille anlatan Çince’de risk; iki şekil yanyana getirilerek yazılır: Tehlike ve fırsat!...”

    Risk alma, olması muhtemel bazı tehlikeleri göze alarak bir işe girişmek demektir. Yönetimde işler risk almadan da yürütülebilir. Ancak risk almadan başarı kazanmak mümkün değildir. Esasında yapılan her iş az da olsa bir risk taşır. Fakat risk alma dediğimizde genellikle başarı getiren önemli işler kastedilir.

    Kaymakamlarımız, valilerimiz eğer ileri doğru adım atmak, yeni eserler vücuda getirmek, büyük hedefler peşinde koşmak hâsılı iyi bir idareci olmak istiyorlarsa mutlaka risk alarak iş yapmak zorundadırlar.

    Makamda oturmakla önüne gelen yazıları imzalamakla başarı kazanamazsın. Düşüneceksin, plan yapacaksın sonra ekibini kurup koşturacaksın.

    Bu konunun devamını Truva Yayınlarından çıkmış ve ikinci baskısı yapılmış olan “Liderin Kitabı” (*) isimli kitabımdan özetleyerek anlatmak istiyorum.

    Yeryüzüne gelmiş geçmiş büyük liderlerin ortak özelliklerinden en başta geleni risk alma kabiliyetleri olmuştur.

    Napolyon, “Savunma hâlinde olan bir birlik yenilmeye mahkûmdur; bu askerlik sanatının bir aksiyomudur. Deneyle teori bu noktada birleşmektedir” diyor.

    Esasında risk almak istemeyen yöneticiler, hata yapmaktan korkarlar, çok hata yaparlarsa makamlarını kaybedeceklerini düşünürler. Her işte az veya çok bir tehlikenin bulunması ve bunu da gözlerinde büyütmeleri sebebiyle bir türlü teşebbüse geçemezler.

    Pasif olan, statükoyu devam ettirmeyi seven yönetici, rahat ve güvende olduğunu düşünür. Böyle tipler günlük işlerle ilgilenmenin dışına çıkamazlar; ileri doğru adım atmadıkları için de sonuç alıcı işleri yoktur. Devamlı güvende kalmayı hedef hâline getirenler, yarışı baştan kaybetmiştir.

    Bir serçe kuşunu düşünün, bu hayvan yiyeceği bir lokma ekmek kırıntısını bile ölüm tehlikesi olmadan yiyemez.

    Atalarımız “Kısmet gökten zembille inmez” demişler. Bir lider önce kaybetmeyi göze almalı. Kaybetmeyi göze alamayan kazanmayı da bilemez. Sürekli güvende olmayı isteyen ve icraatlarıyla mesafe alamayan, rakiplerinden geri kalır.

    Hazreti İsa ne güzel söylemiş; “İsteyin; ve size verilecektir. Arayın; o zaman bulacaksınız. Kapıyı çalın; karşınızda açılacaktır.”

    Geniş bir ovada ağır ağır akan bir nehir düşünün. İnsanlarla birlikte bütün canlıların yaşlanmalarını, ölmelerini ve yerine yenilerinin gelmesini, cansızların eskimesini, insanoğlunun yeni icatlarını ve buna bağlı olarak yaşanan gelişmeleri düşünürsek, hayat çarkı ağır ağır akan bir nehir gibi gelişme ve ilerleme yönünde akıp gider. Bir nehir ne kadar ağır aksa da bu nehirde demir atmış bir sandal nehrin akışına göre geri kalacaktır. Bu sandalın suyun akış istikametinde aynı hızla veya daha hızlı gitmesi gerekir ki nehrin ilerlemesine göre geri kalmasın ve ileri gitsin. İşte bir yarış içinde geçen hayat mücadelesi de böyledir. Bu rekabette ileriye doğru adım atmayan, hamle yapmayan geriye gidiyor demektir.

    Hazreti Muhammed bu durumu derin anlamıyla dört kelimeyle özetliyor; “Artmak üzere olmayan eksilmededir.”

    Liderlerin karşılaştıkları problemler ejderhalarla dolu bir deniz gibidir; tehlikeleri göze almayanlar nasıl geçebilirler bu denizi? “Damada süren, tavlada vuran kazanır” deriz, teşebbüsçülük ruhu kuvvetli olan yönetici daha başarılı olur. Teşebbüs, zorlukları ve engelleri beraberinde getirir. Bunlar aşıldıkça karşımıza farklı yollar çıkar. Hedefe en kısa, en faydalı yol hangisiyse ona yöneliriz. Hedefe varamasak bile kazancımız tecrübe olur. Daha sonra yapacağımız işlerde ona göre karar verir ve ona göre bir yol çizeriz.

    Göze alınamayan tehlike aşılamaz.

    Kartaca Lideri Anibal bu konuda, “Ya yeni bir yol bulacağız ya yeni bir yol açacağız” demiş.

    Ayrıca teşebbüse geçmek, bir işe girişmek ve onu bitirmek bir yığın faydayı da beraberinde getirir. Önümüze yeni fırsatların çıkmasına yol açar. Deneyden geçerek, bilgi sahibi olmakla ileride girişeceğimiz yeni işler için güven kazanırız.

    Topluma faydalı iş yapıp sonuçlandırmak, idarecinin başarı seviyesini yükseltir. Kim ki büyük başarılar elde etmek ister, o hâlde büyük tehlikelere atılsın.

    Winston Churchill de, “Eğer hayatında hiç başarısızlık yoksa, hiç risk almıyorsun demektir” diyor.

    İnsanlarda risk almayı engelleyen duygu hata yapma korkusudur. Hata yaparım diye iş yapmamak pasiflik alametidir. Hiç hata yapmamak isteyen yönetici hiç iş yapamayacak demektir. Önemli olan hata yapmamak değil, yapılan hatalardan ders alıp onları bir daha yapmamaya çalışmaktır. Öyleyse her hatadan bir hisse kap ve bunu beyninin bir köşesine yerleştir.

    Hata yapma korkusu, riskli işlere atılmada en büyük engeldir.

    Başarı erken davrananındır. Olayları derinlemesine inceleyen uzak görüşlü liderler, fırsatları görür ve onu göbeğinden yakalarlar.

    Büyük liderler büyük düşüncelerin adamlarıdır, büyük hedefler peşinde koşarlar; çıtayı yüksek tutarlar ve daima hamle yaparlar.

    Hitler, bu hususta şöyle der; “Askerliğim sırasında altı yıla yakın bir süre üstlerim üzerimde çalışmışlardı. Öyle ki, ilk önceleri bu yeni çevrede kendimi tamamen yabancı hissediyordum. Bana ordu komutanlarım ‘Bu olmaz’, ‘Bu yürümez’ veya ‘Bu tehlike göze alınmaz’ veyahut ‘Bu çok tehlikelidir’ gibi sözleri söylememeyi öğretmişlerdi.”

    Her iş arzu edilen sonucu vermeyebilir. Arada yanlış yapılan işler de olacaktır. Bunlar faaliyetlerin tabii bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Esas olan zoru başarmaya çalışmak ve büyük amaçlar peşinde koşmaktır. Risk almayı becerebilen liderler başarı sınırlarını zorlarlar.

    Öyleyse sen de Mevlâna’nın, “Ben şimdi ovaya bayrak dikeceğim; ya baş kesilme, ya da sevgilinin yüzü” dediği gibi yap ve ortaya çık.

    Esasen hiç riske girmeden çalışmak da başlı başına bir risk almak demektir. Çünkü, teşebbüste bulunmayan, hamle yapmayan lider, hamle yapan hasımları tarafından kuşatılır. Çekingen ve pısırık yöneticinin zamanla belalar üstüne üstüne gelir.

    Risk almanın ne demek olduğunu bilmeyenler başarılı lider olamazlar.

    Büyük makamda oturup küçük işlerle uğraşanlar; makamlarının değerini anlayamamış zavallılardır.

    Kaynaklarda Padişah Abdülaziz’in, dürüst fakat sorumluluktan korkan Sadrazamı Mütercim Rüştü Paşa hakkında şöyle dediği anlatılır:

    “Bu adam her şeye itiraz eder de devlete yarayacak bir iş görmez. Babalarım bu gibilerin aklı ile hareket etmiş olsalardı, Konya ovasında koyun sürülerine çoban olmaktan kurtulamazlardı.”

    Bu konuda şunu da bilmeli ki, riskli işlere her zaman girişilmez. Ancak şartlar ve buna bağlı olan zorunluluklar riske girmeyi gerekli hâle getirir.

    İşlerin hesabını kitabını sağlam yapmak gerekir. Hele işleri bir noktaya getirdikten sonra riske giriyorum diye olmadık işlere girişmek büyük zararlara yol açar. “Denizden geçip çayda boğulmamak” için bir işe girişilmeden önce ne getirip ne götüreceği en hurda teferruatına kadar incelenmelidir.

    Siz, “Eşek, Horoz bir de Aslan” hikâyesini duymuş muydunuz?

    “Horozun biri bir gün çayırda bir eşeğin yanında çöpleniyormuş. Öteden bir aslanın eşeğin üzerine atılmaya hazırlandığını görünce avazı çıktığı kadar bağırmaya başlamış. Meğer aslan horozdan korkarmış, o sesi duyunca kaçmış oradan. Eşek, aslanın kendisinden korkup kaçtığını sanarak peşine düşmüş, kovalamaya başlamış. Gitmişler, gitmişler, horozun sesinin yetişemediği bir yere varmışlar; orada aslan dönüp eşeği parçalayıvermiş. Zavallı eşek ölürken;

    - Benim babam asker değildi, dayım asker değildi! Ben ne dedim de kalktım savaşa heves ettim! demiş.”

    İşte böyle, risk almak demek her işe akılsız eşek gibi balıklama atlamak demek değildir elbette.

    Atatürk bu durumu şöyle tarif ediyor; “Cür’etkarlıkla ileri görüşlülüğün bağdaştırılamadığı yerlerde ve işlerde, sonuç pek parlak da olsa, bunun tez elden tersine döndüğü ve yararsız kaldığı örnekleriyle görülmüştür.”

    Sadece dâhi liderlerin girişebileceği büyük tehlikelere atılanlar, vasat olduklarını sonunda anlarlar.

    Hedefine sağlam ve emin adımlarla ilerle; hayal ve arzu gücünü gemle.

    Deha sahibi büyük liderler üstün sezme gücüne sahip olmaları sebebiyle ileriyi çok daha iyi görüp büyük risklere girerek başarılı olmuşlardır.

    Muhakkak ki başarılı işler, timsahların karnından çıkarılmış nimetlerdir.

    Artık işlerinin geleceği, kendi karakterin, içinde bulunduğun şartlar ve bunları değerlendirmek, hülasa her şey sana düşüyor. Ne maceracı adam gibi her işe atıl; ne pasif adam gibi yerinde otur. Her durumda kararların hayırlısını, ortasını bulmaya çalış.

    Risk almaktan hoşlanan maceracı kişi, aklına, kabiliyetine ve tecrübesine güveniyorsa tehlikeye atılsın.

    Sonunu düşünmeden bilgisizce tehlikelere atılan kaybederse kimseye kabahat bulmasın.

    Hiç gereği yokken aptalca tehlikeli işlere atılan, kaybederse saçını başını yolabilir.

    Şartların gerektirdiği büyük tehlikelere atılmak zorunda kalanlar, kaybederlerse kaderlerine küssünler.

    Her şeyi inceden inceye hesaplayıp, her türlü tedbiri alıp riske girenler kaybederlerse talihlerine yenilmiş sayılırlar.

    Takdir gelirse akıl gider.

    Problemler ilk düşünüldüğünde genellikle gözde büyütülürler.

    Akıllı bir insan, bir konuda riske girip kaybederse bir daha aynı hataya düşmez.

    Ne hikmetse, başkalarının zarar gördüğü tehlikeli işlerden ibret almayıp illa bir kere de biz düşmek isteriz.

    Kaybetmeyi isteyenlerin fazla düşünmelerine gerek yoktur; işlere hemen dalarlarsa muratlarına ererler!

    Başına bela almak isteyen, doğru yolu bırakır da tehlikeli yolu seçer.

    Senin için en tehlikeli iş, gözünde en çok büyüttüğündür.

    Garantili iş yapmak isteyen her rizikodan kaçar; her rizikodan kaçan geriye gider.

    Her hamle bir tehlike taşır; ama oturmak daha büyük tehlikedir.

    Her riskli iş fırsat olmayabilir; ama her fırsat risk taşır.

    Risk almadan kazanılmaz, sadece kaybedilir.

    En çok kazananlar, gerektiğinde tehlikeyi göze alabilenlerdir.

    Mecburiyetten girilen tehlikeli işlerin yüzde ellisi talihe bağlıdır.

    Her şeyi hesapladığını zannedip tehlikeye atılan, kader payını unutmasın.

    Hiç riske girmeyen kişi liderlik yaptığını zannetmesin.

    Her riske girilmez; her engel kolay aşılmaz.

    Cesaretine güvenen tehlikeye atılsın.

    Cüretkârca tehlikeye atılan beceriksizin geri dönüşü tez olur.

    Tehlikelere atılmaktan korkan lider, işini değiştirsin.

    En çok üzülenler en olmadık tehlikelere atılanlardır.

    Kimseye danışmadan büyük tehlikelere atılan aptallığına doymasın.

    Soğanın da ortası sevilir, ataklığın da…

_______________________
Liderin Kitabı: Recep Muhlis Gür, Truva Yayınları / İstanbul – 2014

Recep Muhlis GÜR
Mülkiye Başmüfettişi
9 Ekim 2016 - ANKARA