HAYALLE İŞ YAPMAK

    Bakınız Rus Çar’ı Deli Petro ne yaparmış?

     Kaynakta anlatıldığına göre: “Petro o gün yine erkenden uyanmıştı. Saat altıda giyinmeye başladı. Çoraplarını giyerken bir delik gördü. Oturdu. İğne, iplik aldı ve dikmeye başladı.

     Büyük İskender’in izlerinden Hindistan’a bir yol hayal ederken, çoraplarını yamıyordu.”

     Günümüzde hayalle kim iş yapıyor, bu nerede görülmüştür ki demeyin. Çevremizde olmayacak işe hevesle başlanıp da yarım kalan o kadar çok örnek vardır ki, bunları siz de görmüşsünüzdür. Yahut sizin de büyük bir hevesle başlayıp yarım bırakmış olduğunuz işleriniz olmuştur.

     Vali ve kaymakamlar başta olmak üzere her türlü makamda görev yapanlar gerçekçi olmak zorundadırlar. Zira aşırı hevesle veya hayalle iş tutanların sonlarının hüsran olacağını bilmelidirler.

     Aşırı heves, bir şeye gereğinden çok arzu duymak, olmadık hayallere kapılmaktır. Esasen hevesin normali faydalıdır. Ancak öfke gibi heves hâlinin de ileri dereceleri tehlikelidir.

     Bu konunun devamını Truva Yayınlarından çıkmış ve ikinci baskısı yapılmış olan “Liderin Kitabı” (*) isimli kitabımdan özetleyerek anlatmak istiyorum. 

     Bir şeye aşk derecesinde bağlanmak insanı felakete götürür. Aşk hâlinin ileri safhaları da bir nevi deliliktir. İnsan bir konuyu aşırı hevesle arzularsa aklı ve mantığı gider yerine bir mecnun kalır.

     1877 Osmanlı Rus Savaşı Kafkasya Cephesi Kumandanı olan Gazi Ahmet Muhtar Paşa Erzurum muharebeleriyle meşgulken o sırada Vali olan zatın yaptığını okuyalım da hevesin ne olduğunu görelim:

    “Kumandan Ahmet Muhtar Paşa, topların cetvellerini bizzat muayene ve nişan alarak mesafeyi bulmak için gülle atmak ile uğraşır iken Erzurum Valisi olan şairliğe meraklı Hacı İzzed Paşa, bu muzafferiyeti kapsayan bir kıt’a tarihî şiiri okuyarak, avanesi ile birlikte bütün debdebe ve şa’şaasıyla Muhtar Paşa’nın olduğu yere geldi. Dalkavukça söylediği, bildiğimiz bazı beylik sözler ile muzafferiyetimizi tebrik ettikten sonra tam cebinden çıkarub, gözlerini süze süze, ağzını büze büze tarihî kıtasını okumaya başladığında Muhtar Paşa;

     - Şimdi tarihin ve şiirin sırası değil, işe bakalım’ diyerek birden arkasını dönüverdi ve topun başına çıkarak işiyle meşgul oldu. Tabiidir ki İzzet Paşa’ya da bu hâlden dolayı bozgunluk müstevli olub oradaki halka karşı mahcub kaldı.

     Herkes, muharebenin tabyaya verdiği dağdağa ile meşgul iken zahir, Paşamız da, ‘Şayed düşman mağlub olur ise mağlubiyetine bir tarih bulmuş olayım. Zira şairlik sermayemi pazara çıkaracak böyle mühim bir fırsat ömür müddetinde pek az tesadüf eder. Bu fırsatı öldürmek caiz olmaz’ diye bir delikanlı hevesi ile zamanın kıtlığında uzun uzadıya şiir tertib ediyor ve üç aşağı, beş yukarı kelimelerin kafiye hesabıyla uğraşıyor imiş. Öyle mühim bir zamanda Vali bulunan zatın meşguliyeti böyle şeylere mi münhasır olacaktı?”

     Arzularının peşinden giden, gerçeğin zoruyla geri döner.

     Meşhur Fransız doktor Alexis Carel, “Korku, nefret ve öfke gibi aşk da insan mantığına bir düzensizlik getirir” diyor.

     Heva ve hevesin yönetimde önem arzeden yönü özellikle karar safhasında görülür. Yönetici işlerinde karar verirken aşırı hevese kapılmamaya dikkat etmelidir. Biz Türklerde “Az tamah çok ziyan getirir” derler, hevesin aşırısı o işin tehlikelerinin görülmesini engeller. İnsanı olmayacak işlere teşebbüs ettirir. Düşüncesizce boş hevesle girişilen işler ortada kalır.

     Duygular insanları harekete geçirmede işe yarar; ama karar anlarında mantıkla hareket edilir.

     Aşırı heves, mantığı perdeler.

     Hayaller gerçeği darbeler.

     Amerikalı yazar Washington Irving, “Büyük insanların idealleri, sıradan insanların ise hevesleri vardır” diyor.

     Doğu’nun hikmetli bir sözü de, “Arzusu ve şehveti güçlü olanın tedbir ve disiplini zayıf olur” der.

     Hevesin aşırısı bir nevi ruh hastalığıdır ki bu haleti ruhiyede olan, önce gerçekte mümkün olmayacak bir şeyi arzular, sonra onun yapılmasını kendine hedef hâline getirir; daha sonra da o hedefe doğru bütün imkânlarını kullanarak yürür. Sonuçta konu gerçekleşmeyeceği için yapılan masraflar, harcanan emekler ve ümitler boşa gider. Ona inanıp peşinden gidenler de hayal kırıklığına uğrarlar.

     Hayalle gerçeğin ince sınırında menfaat duygusu hayale iter; onu gemlemek akla düşer.

     Aklı başında, ne yaptığını bilen ve işlerin sonunu düşünen idareci hevesine uymaz.

     Arzuya gem vurabilmek, doğruyu görebilmek ve sağlam kararlara varabilmek, çoğunlukla yaşlıların işidir. Gençler, enerjik ve tecrübesiz olduklarından havai olmaya daha müsait olurlar. Bu sebeple arzuları ve hevesleri ile iş yapmak daha çok genç ve tecrübesiz olanların işidir.

     İşte bütün bunları bilen genç idarecilerimiz çok dikkatli olmak zorundadırlar. Yapacakları bir işin hayali bir iş mi yoksa gerçek mi olduğunu iyi ayırdetmeleri lazımdır.

     Ben şahsen teftiş yaptığım yerlerde kaymakam ve valilerin böyle hayalle başlayıp yarım bıraktıkları, hatta soruşturma geçirerek zor duruma düştükleri birçok olay biliyorum.

     Bu konuda idarede esas olan şey, “olabilir”i “olamaz”dan ayırabilmektir. Olacak işle olmayacak işi iyi tahlil edip altından kalkılamayacak işe girişmemektir. Ve olmayacak iş için; ufka bakış, imkânları düşünüş, kabiliyeti yoklayıp, “Bu iş olamaz” diyebilmektir.

     Bazı insanlar ateşli olurlar. Hemen yapıvereyim, hemen oluversin derler. Ama onlar ne yaptıklarının farkında değillerdir. Kışkırtıcı arzu gerçeği örter de insanı olmayacak işlere sokar. Mesele, olması gerekenin farkına varabilmek, hakikati görebilmek ve doğru kararlara varabilmektedir. Aksi takdirde insanın malı heder, kendi derbeder, işleri de beş beter olur.

     Atatürk bu konuda diyor ki; “Bizim akıl, mantık ve zekâ ile hareket etmek şiarımızdır.”

     Fransa’nın eski Ankara Büyükelçisi Comte de Chambrum, Onun için:

    “Gazi söz söylemeyi severdi. Çünkü ikna etmek isterdi. Fikirlerinde idealistti. Fakat hülyalarının onlara çizdiği hudutları aşmasına müsaade etmezdi. Karakterinin en dikkate değer noktası bu değil miydi? O, emelleri temdit etmeye muktedirdi” diyor.

     Yeni bir işe başlarken verilen kararlarda olduğu gibi, işlerin ortasında veya sonunda da zaman zaman karar verilmesi gereken durumlar olabilir. Bu gibi durumlarda da hevesin dizginleri daima aklın ve şuurun elinde olmalıdır. Aklın yol göstermediği duygu doğru yoldan sapar. Duygularına kolaylıkla yenilenin işleri yolunda gitmez.

     Akıl ve mantık, arzuların mihenk taşıdır. Mantığı duygularına yenik düşen, giriştiği mücadeleden galibiyet beklemesin.

     Arzularının ölçüsü kabiliyetinin ağırlığı kadar olmalıdır. Arzu et, hayal et; ama gerçeğin sınırlarında olsun.

     Gerçek arzu sana kabiliyetinin götüreceği yeri gösterir; aşırı arzu ise âcziyetinin götüreceği yeri…

     Nakledildiğine göre; “İran Hükümdarı Anuşirevan’ın meşhur veziri Büzürk Mihr’e,

     - Akletmek nedir?’ diye soruldu. O da cevap verdi; ‘Boş işleri terk etmektir.’

     - Güçlülük nedir?’ diye soruldu. Cevap verdi; ‘Öfkeye hâkim olabilmektir.’

     - Dengesizlik nedir?’ diye soruldu. Cevap verdi; ‘Aşırı sevgi, aşırı öfke!”

     Konuşma dilinde çeşitli düşkünlük hallerine hastalık diyoruz. Av hastası, kumar hastası, hayvan sevgisinde ileri gidenlere hayvan hastası gibi tabirler kullanırız. İşte idareci bu tür hastalıklara da yakalanmamaya dikkat etmelidir. Faydasız işlerin peşinden koşan zamanını boşuna harcar. Malayani işlerle uğraşan gerçeklerden uzaklaşır. Boş ve işe yaramayan konularla ilgilenenin aklı rayından çıkar.

     Hevesine uyan amacını unutur.

     Mantıklı, peşin hükümden kaçınan ve ileri görüşlü bir insan hayali işlerle uğraşmaz.

     Nefis hayvandır; akıl onun dizgini… Hayvan başıboş olmak ister ama akıl onu dizginler.

     Bir atasözümüz “Keçiyi yardan uçuran bir tutam ottur” der. İnsan hislerinin esiri olmamalıdır. Hislerinin etkisinde kalanın aklı ve sezgisi bulanır; doğru ve faydalı yoldan sapar. Aşırı arzu insana sağduyusunu kaybettirir; doğru ile yanlışı ayırt edemez hâle getirir.

     Arzuların ölçüsü, akıl ve mantık terazisinde yapılır; ölçüsüz arzular ve kuruntular, hedefe engeldir.

     Aklını kullanan mantıklı insan, ümit ettiği şeyleri söyleyene kendini kaptırıp hemen inanmaz; serinkanlı durur, söylenenleri tartar ve gerçeğin mihenk taşına vurur.

     Olacak işleri bırakıp da macera peşinde koşanlar, gerçeğin acı yüzüyle karşılaştıklarında ne yaptıklarını anlarlar.

     Bir de, o iş bilmez hayalci amir, başkalarının ulaştığı hedefler konusunda ahkâm keser. Dâhinin hedefine nasıl ulaştığını, bu konuda her şeye en hurda teferruatına kadar vâkıf olduğunu aklı sıra deliller getirerek anlatmaya çalışır. Sonra sırayı kendi yapacaklarına getirir. Önünü görmez, ardından haberi yoktur, elindekini bilmez, olmayacak işleri en kısa zamanda gerçekleştireceğine dair teminat verir. “Şunu şöyle yaparım, bunu böyle yaparım” der durur. “Ne duruyorsun haydi yapsana!” denildiğinde, “Daha sırası değil” der. Oysa o, hayal üzerine ip dokuyordur da haberi yoktur. Böyle konuşmakla o sadece amir olmanın verdiği gurur ve şuurla kendini tatmin ediyordur. Gerisi lâfı güzaf, hoş bir seraptır.

     Ey genç idareciler size sesleniyorum!

     Çok çalışın, oturmayın, çabalayın; ama kararlarınızı sağlam verin, hülyalara dalmayın. Yapabileceğiniz işlere girişin. Yoksa hüsrana uğrar da pişman olanlardan olursunuz.

     Arzunun cezbedici eline yakasını kaptıran yere çalınır.

     Sakin tabiatlı, kendini kontrol edebilen ve nefsine hâkim olan akıllı bir insan, hayalle gerçeği ayırır.

     Hayale bulaşan gerçekler hayal olur.

     Hayalle işe girişen gerçeğin tokadını yediğinde talihe yenildiğini sanır.

     Gerçeğin içinde hayal olmaz; mantıklı tahmin vardır.

     İnanılır gerçekleri hayalle salçalayanlar gerçeği de bozarlar.

     Bir bardak kanalizasyon suyu bir fıçı ayranı nasıl bozarsa az bir hayal de büyük bir gerçeği öyle bozar.

     Maceracı olanlar, akıllarıyla değil hevesleriyle hareket ederler.

     Hayallere inanıp, gerçeklere sırtını dönen avare ruhludur.

     Heva ve hevesin başladığı yer gerçeğin bittiği yerdir; ham hayalle başlayıp çıkmaza düşmek ölmekten beterdir.

     Hedefini bilen hevesine uymaz.

     Ahmak kişi gerçeğe sırtını döner de hayale yapışır.

     Arzu ve ihtirasına gem vuramayan, muradına eremez.

     Aşk ve tutku her zaman gerçeklerle bağdaşmaz.

     Aşk ve tutku kalbin ürünüdür, gerçeklerse mantığın...

     Emeller hayalin değil, gerçeğin ürünü olmalıdır.

     Gerçeklerden korkan hayallere sarılır; hayallere sarılan kendine darılır.

     Hayalle gerçeği ayırt edemeyen, idareciliğe kalkışmasın.

     Hayalle gerçeği karıştırana, gerçekleri anlat; kabul etmezse kendi hâline bırak. Nasıl olsa işin sonunda anlayacaktır.

     Acele ve sabırsızca karar verenler; kararların içindeki hayalin katkısını işin sonunda anlarlar.

     Kötü arzularının esiri olanın, bekçisi Azrail’dir.

     Arzu aç kurtlara benzer, her tarafa saldırır. Arzularına gem vuramayanın başı beladan kurtulmaz.

     _______________________
Liderin Kitabı: Recep Muhlis Gür,  Truva Yayınları / İstanbul - 2014